Hakkımda

Fotoğrafım
izmir, konak, Türkiye
this is the another way to touch the earth. just imagine and try to do something to anything. touch the people, touch the lives, touch the souls

19 Kasım 2010 Cuma

bayram harcı

küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öpüldü yine hemen her tarafta. yaşıtlar napıyor peki bu durumda. hemen söyliyeyim :) kafa tokuşturuyorlar. ankara'da bayram geçirmek böyle bişi işte. ben zaten öpüşmeyi sevmem, toka yapmak neyimize yetmiyor yahu. öpücük özel kalsın, bende kalsın. öyle herkesi öper herkese öptürürsem ne anlamı olacak ama di mi...

bu bayram yine herhangi bir bayram idi. dolmalar sarılmış tatlılar yapılmış hayvanlar kesilmişti. ben bu hayvan kesilmesine karşı değilim çünkü zaten bayram dışında da bu hayvanlar kesiliyor ve biz yiyoruz bunları her daim. n'oluyo da bayramda coşan bi kesim çıkıyor bu konuyla ilgili? neyse asıl beni ilgilendiren kısmı ise hayatımda ilk defa bayramda harçlık vermiş olmam :) evet evet artık ben harçlık verebiliyorum. işe başladım mis gibi :) kuzencağızımı sevindirdim. hiç beklemiyordu çocukcağız :)

24 Ekim 2010 Pazar

revolution



ve ve veeeee... bir dönem kapandı. :) kertenkele gibi kuyruğumu bıraktım ve oradan uzaklaştım. kafam rahatladı. yüküm hafifledi. en acayibi de üniversitenin üzerimde kalan son somut parçalarını da üzerimden atmış oldum.
köklü bir değişim oldu evet ama zamanı gelmiş imiş. kestirince tam olarak emin oldum buna. oh be! kısa saçın keyfini çıkarma zamanı azcıkta :)

21 Ekim 2010 Perşembe

azıcık eğitim be!

''Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!"

NIETZSCHE



Türkiye 16. büyük ekonomi oluyor.

Türkiye'de ortalama eğitim yılı: 3,5
- Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan'da kitaplar ortalama 100.000 tirajla basılırken, Türkiye'de bu rakam 2000 - 3000 civarında basılmaktadır.

- Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitap alımı, ortalama 100 ABD doları, Türkiye'de ise bu rakam 10 ABD dolarının altındadır.

- Türkiye'de her 100 kişiden sadece 4,5 kişi kitap okuyor.

- Japonya'da yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılıyor. Türkiye'de sadece 23 milyon.

- Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu'nda, kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada.

- Japonya'da kişi başına düşen kitap sayısı yılda 25, Fransa'da 7. Türkiye'de ise yılda 12 bin 89 kişiye 1 kitap düşüyor.

- Türkiye'de yüksek öğrenim görenlerin oranı 1965'e göre 14 kat arttı. Ama Yüksek Öğrenim mezunlarının kitap okuma oranı 1965'in de altında kaldı.

18 Ekim 2010 Pazartesi

her eve lâzım

bi korna alıcam mutfağa. arabalarınkinden daha çok sesi çıkacak. yeter be! mutfakta durulmuyor bazen aşağıdaki arabalar yolda sıkışıp kaldı diye... sıkışmayın ulan yol verin azcık birbirinize. tek akıllı sen misin? öyle geri geri gelirsin işte sik kafalı.



mutfağın bir kaç yerinde olacak tuşu ama korna balkonda olacak. oh mis :) yapıcam bunu

4 Ekim 2010 Pazartesi

"git de çıksın aradan oğlum"

Bugün askerlik şubesine girdim hayatımda ilk kez. Bir arkadaşa bakıp çıkmak için girmiş olmayı dilerdim :) yakında askerim galiba.

Aradan çıksın bakalım hangi aradan çıkıcak :)

Ağzı yırtılasıcalar

"Ya şu izmir'de keyifle dinleyeceğimiz bir rock n roll grubu yok, kalmadı" gibi gibi bir sürü cümle elalemin ağzında. Yırtıcam o ağızları o olacak. :)

Şu yüzden kalmıyor bu gruplar herhangi bir şehirde. Zaten çoğu ünivesite öğrencisi bu müzikle uğraşanların. Ayrıca o kadar çok grup var ki barlarda bedavaya sahne alıyorlar sırf kitle edinmek, tanınmak için. Bu sayı fazla olup bedavacı zihniyet artınca piyasa düştükçe düşüyor. Bu taraf rock n roll'un dışında olan taraf idi. Ama bu doğrudan yansıyor tabi. R'n'R gruplarına da aynı muamele yapılmak istenince barlar tarafından bu gruplar ya hiç sahne almıyor ya da arada bir özel organizasyonlarda sahne alıyor. Çok fazla insan var R'n'R / blues / klasik rock / hard rock / metal müzik yapan ama bazen duygusal(!) sebeplerden piyasanın direttiği müziği yapıyorlar "ek iş" olarak. Trajikomik bir durum malesef.

Şimdi o ağzı yırtılasıcalara diyorum ki madem rock n roll vs. çalınsın istiyorsunuz mekanlarda, meydanlarda, orda burda; sahne aldıklarında destek olacaksın ki devam etsin insanlar sevdikleri müziği icra etmeye, üretmeye. Sen hem desteklemeyip üstüne de beylik laflar edersen, boş masalara çalar bu gruplar, işletme gelmeyin artık iş yapamıyoruz der... vs. vs. bu gruplar bir bir kendi iplerini çekerler işte böyle. Üniversite biter, iş derdine düşer millet. "Eskiden de rock n roll yapardık be" diye konuşurlar en fazla kendi aralarında.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Osmanlı'nın ABD'yi haraca bağlaması


ABD bayrağı taşıyan ilk geminin Cezayir açıklarında Osmanlı donanması tarafından ele geçirilmesinin üzerinden 225 sene geçti. Olayın belgesi Yale Üniversitesi'nin hukuk fakültesi arşivinde ortaya çıktı.
Osmanlı'nın ABD'yi haraca bağladığı belge Türkçe kaleme alınan 22 maddelik anlaşma ABD'nin iki asrı aşkın tarihinde yabancı dille imzalanan tek belge olma özelliği taşıyor.
Yıl 1783...

Avrupa standartlarına göre mütevazı da olsa yeni bir denizci devlet olan ABD denizlerde tek başına bayrak gezdirmeye başlar. Daha 25 Temmuz 1785'te bu yeni bayrağı taşıyan ilk gemi Cezayir açıklarında Osmanlı gemileri tarafından ele geçirilir. Bu gemi Boston Limanı'na bağlı Kaptan Isaak Stevens'ın idaresindeki Maria'dır. Arkasından Philadelphia Limanı'na bağlı Kaptan O'Brien'ın Dauphin'i de aynı akıbete uğrar. 1793 Ekim ve Kasım aylarında 11 ABD gemisi daha Osmanlıların eline geçer...

ABD Kongresi 27 Mart 1794'te Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için Başkan George Washington'a 700 bin altına yakın harcama yetkisi verir. Böylece ABD Osmanlı tehdidi karşısında donanmasının temellerini atmış olur. 5 Eylül 1795'te ABD bu tehdide karşı bir anlaşma yapmayı kabul eder.

Anlaşmaya göre ABD Cezayir'deki esirlerin iadesi ve gerek Atlantik'te gerekse Akdeniz'de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığında 642 bin altın ve yılda 12 bin Osmanlı altını (216 bin dolar) ödemeyi kabul eder. Dili Türkçe olan ve 22 maddeden oluşan anlaşmaya Başkan George Washington ve Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı imza koyar. Böylece ABD yıllık vergiye bağlanmış olur. Bu ABD'nin iki asrı aşkın tarihinde yabancı bir dille imzalanan tek anlaşma olduğu gibi yabancı bir devlete vergi ödemeyi kabul eden tek Amerikan belgesidir.

ABD'nin 225. yıldönümünde Yale Üniversitesi'nin arşivinde ortaya çıkan belgeye Başkan George Washington ve Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı imza koyar. Belgenin dili 'Original in Turkish' ifadesi ile baştan belirlenir. Tarihi belgenin ortaya koyduğu önemli bir husus da ABD Başkanı George Washington'ın dönemin Sultanı Üçüncü Selim tarafından muhatap görülmemiş olması. Çünkü anlaşma Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı tarafından imzalanır. 22 maddelik anlaşmanın tamamı 'avalon.law.yale.edu/18th_century/bar1795t.asp#1' adresinden incelenebilir.

25 Eylül 2010 Cumartesi

mutluluk = = = yalan




İstediğini vermek lazım insanlara. Mutlu olmaları için ne gerekiyorsa yapmalı. Sevmek gerekir bazen, bazen terslemek gerekir, bazenler artar gider böyle ama en önemlisi yalan istediklerinde yalanı da çekinmeden söylemek gerekir. Bunun eksikliği var bende galiba.

21 Eylül 2010 Salı

PAUSE BLUESKY




sevgilimden ayrılmış gibi hissetmiştim 3 yıl önceki grubum dağıldığında. o da bana birçok şey katmıştı tabi. sonrasında uzunca bir küskünlükten sonra ayaklarımı sağlam basa basa dikilmiştim ve bluesky grubunda bulmuştum kendimi. önceki hepsinden daha planlı, programlı, ciddiyet sahibi bir gruptu. çok güzel zamanlar geçirdik. gergin zamanlar da geçirdik. çok müzisyen değişti bu yüzden zaten. derken stabiliteyi sağlamıştık bir güzel.

bluesky'ın güzel günlerine veda ettik bugünlerde. bu sefer kötü hissetmedim kendimi. yaşanacak olan yaşanır ve kim nasıl istiyorsa öyle yaşar neticede. kimseyi tutamam kimsenin de beni tutmayacağı gibi. ben PAUSE dedim, başkası da kendine göre yorumlayabilir.

eğlendirdiğimizden çok eğlendik, çok çok eğlendik :) teşekkür demek gerek yine de herkeslere.

(resim "http://cizgigunluk.blogspot.com/" blogundan alıntıdır.)

19 Eylül 2010 Pazar

dördüncü

Sevgili dördüncü şahıs. Seni ivedi biçimde aramıza bekliyoruz. Yokluğun iyice hissedilmeye başlandı tarafımdan bugünlerde ona göre. Bu akşam yine çok andık seni yemekte. Bu sefer altı kişilik yaptım yemeği(selçukla ben ikişer kişilik yedik). Bakalım ne zaman geliceksin.

18 Eylül 2010 Cumartesi

Duyular




sadece bir çeşit ses çıkarabilseydik. havlamak gibi, ya da öğürmek ya da bambaşka acayip bir ses. hayat daha kolay olurdu sanki. koklaşırdık bolbol, konuşup işleri zorlaştırmazdık. aynı dili konuşmamıza rağmen anlaşamıyoruz çoğu zaman. koklamak iyidir o yüzden. daha çok seviştirir de.

bir de iki kulak bir ağız olayı var. konuşmaktan çok dinlemek gerek o yüzden. ama dinlemeden konuşuyoruz zaten.

bir görme duyusu da parmaklarımızın ucunda olsaydı ne rahat olurdu :) işaret parmağımızda sadece. diğerleriyle dokunmak yeterdi. zaten değişik bir mekanizma geliştirirdi vücudumuz. dokunmadan duramaz çünkü.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

imal II boku

kalleş süleyman, sen mi büyüksün ben mi ulan:))) nihayet geçtim şu lanet dersi ve mezun oldum..
sittin attın beni bunca zaman, psikolojim de bozuldu. ama nihayet üzerimden kalktın gittin pislik herif.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

wake up!

her sabah bu şarkıyla uyansak ya.
ya da önümüzdeki 236412363437457 sabahın her biri için bir uyanma şarkısı belirlesek nasıl olur? :)
hadi gel bulalım birbirimizi artık.




Beyaz adam navajo kızılderilisine sorar..
- Neden şarkılarınız hep yağmur üzerine ?
Navajo kızılderilisi cevap verir..
- Bizim buralara pek az yağmur yağar.. Peki sizin şarkılarınız neden hep aşk üzerine ?

buralarda pek pek pek az.. hadi beraber şarkı söyleyelim

13 Ağustos 2010 Cuma

tavşan hikayeleri vol.169

ben: tavşancım günaydın.
tavşan: günaydın abi.
ben: napıyosun abi yine?
tavşan: öküzlük yapıyorum abi, bugün öküzler nasıl hissediyor diye merakettim
ben: hmm. peki öküzcüm.
sonra tavşan mutfakta takılırkene geldi yanıma ve
tavşan: abi çok kötü bi haberim var.
dedi
ben: n'oldu yaw hayırdır
tavşan: abi saman ve havuç bitti, sanşımı s.kiym ya, kırk yılın başında bişi yapıcağım tuttu, onda da böyle oldu
ben: öküzlük yapma da tüp al. aman şey yani havuç al git hadi..
tavşan: abi paran var mı?
ben: yok para bende.
tavşan: o zaman kalsın abi, napalım.
ben: ulan öküz, paran var cebinde, söyle getirsinler.
tavşan: ama ben şimdi alırsam yine bana gircek, 2 ay 22 gün 3 saat önce de aynısı olmuştu, bana girdi.
ben: ne girdi lan y.raaam
tavşan: parasını yazdık oraya bölüşmedik sonra
ben: ???
tavşan: abi havuç parasının 1 bölü 3'ünü ne zaman verebilirsin?
ben: ulan git al veririm param olunca. ha bugün aldın ha 3 gün sonra aynı şey
tavşan: olsun ben şimdi karşı tarladan havuçlu samanlı pizza sipariş ederim, misafirlerim de yer.
ben: eee. daha çok para
tavşan: olsun abi içim rahat etsin.
ben: (içini s.kiim senin) sen hani öküzdün bugün, ne samanı bu inek. bi de bu banyodaki selpaklar ıslanıyo dikkat edelim.
tavşan: evet abi ben de farkediyorum bazen.
ben: ulan tavşan sen ıslatıyosun lan, ıslatma bi daha. öküz!

tavşan: abi aradım seni ulşamadım, kapı kilitli mi?
ben: evet, niye ki? evde değiliz, gördün ya bizi dışarda az önce. anahtarın yok mu yoksa?
tavşan: haa. doğru ya, görmüştüm evet. var abi anahtarım
ben: aç ulan kapıyı salak.
tavşan: abi samanların 5 bölü 7sini yedim ben galiba.
ben: sen boku yemişsin galiba
tavşan: üzülüyorum abi öyle deme
ben: s.ktir git lan.
tavşan: iyi fikir abi, saol. unutuyom ben bunu.

30 Temmuz 2010 Cuma

alone

yüksük çorbasını da yoğurtlu makarnayı da tam 4 kişilik yapmışız ama biz hâlâ 3 kişiyiz :/

19 Temmuz 2010 Pazartesi

O-HA! Rock Fest !

Her şey gitgide uzaklaşıyor birbirinden. hatta artık kendi tanımlarından bile uzaklaşanlar var. adında rock olan bir festivalde rock grubu sayısının birkaç tane olması gibi. O-HA! diyorum sadece. insanların elinden bu hakkı alamazsınız eyyyyy festivali hazırlayan gönüllü(!)ler. festivalin adını değiştirin ne yaparsanız yapın. bana ne ve kime ne derim o zaman. kendi kitlenizle eğlenirsiniz ne güzel, bizimde canımızı sıkmazsınız böylelikle.

neyse, oldu bitti tabi. ama sıkıntı sadece sahnede değildi tabi. değişimler devam ediyor algılarda yanılgılar sürüyordu. büyümemiş yetişkinler çocukluklarından eksik kalmış günleri yaşıyordu. bu güzel bir şey tabi ama ergenliklerinden eksik kalan günleri yaşamaya kalktıklarında can sıkıcı hatta çirkin oluyor. hele ki benim umrumda olan insanların umrunda ise bu insanlar. dünyaya döndürdüğümde ise teşekkür alıyorum. istemem. masum değiliz hiçbirimiz diyerek özetliyorum bu kısmı.

bir de bırakın artık insanları sürekli yargılamayı. bu kötü bu çirkin bu kim demeyi. sen belirleme o kendisi belirlesin, biliyordur zaten neyin kötü neyin çirkin neyin ne için olduğunu. fikrini söylemek istersen söyle tabi, ama abartma! kabartma! sonra aptal olma! ben bilirim, o bilir neyi neden yaptığımızı, sen ise gördüklerinle yetinir kendi ayıbını örtersin belki böylelikle. saygılı ol artık hayata, insanlara ve kendine karşı. en çok bunu isterim senden, kendine karşı saygılı ol azcık. ya da yaşamaya çalışmayı bırak artık ergenlikten kalan eksik günlerini. ya onu bırak ya ötekini rahat bırak.

bu sıralarda izmir'de yaşanan tavşanın U dönüşü olayı var birde :) trajikomik. iki cümlesi yaşananları özetledi bana. ağzının payını bir güzel alan tavşan, arzularını çöpe atıp(güya) arkadaş canlısı oldu. ondan önce neydi? (bakınız lütfen)

sahnede halkların kardeşliği diye güzel bir laf ettikten sonra şarkı sonrası teşekkürlerini yalnızca kendi anadilinde söyleyen müzisyen kişisi, ne yapıyon lan sen, hani nerde kardeşlik??? kalleşlik ulan seninkisi. o güzel lafından sonra türkçe(festival türkiye'de) ve ingilizce(epey de turist vardı) de söyleseydin teşekkürlerini senin yaptığın provokasyondan çıkardı bi güzel ama senin hareketin bölücülüğe kadar uzandı gitti.

zaten bu sene sakindi benim için bu festival öncekilere nazaran. iyi de oldu. kafamı dinledim. ne yapmak istiyosam onu yaptım. sahilde müzik yapanlara yanaştım usulca. etkinliği, eğlenceyi dışından izler buldum kendimi önceleri hepsinin merkezindeyken. eğlendiren iken eğlenen, eğlenmeye çalışan oldum. bu his de güzeldi.

en güzel zaman "pasaj" grubunun öncülüğündeki hippi orkestrasıyla geçirdiğim zaman oldu. tamamen doğaç, enstrumanını kapıp gelen hatta yapıp gelen herkese açık olan olayda güneşin altında müzik yapıp deliler gibi kudurduk. damacanalarla serinletti arkadaşlar sağolsunlar. kendimizden geçtikçe geçtik.


bir ara iki eski sevgilimin arasında buldum kendimi çimlerde kumrularımı yerken. dilek mi tutucam şimdi diye düşünürken kaçtım gittim ordan uzaklara azcık.
arka taraftaki kayalıklar beni aldı götürdü. çekti kendine bende bıraktım kendimi. bir koydan öteki koya atlar oldum. kum falan yok tabi bu koylarda, sadece kayalar. ufak tefek girintilerde keyif yapan, takılan tiplerle küçük festivallerimizi yaptık oracıkta. oralardan denize uçmak harika bir şeydi, en huzurlu anlarıydı festivalin benim için. sonra geri yüzeye çıkamamak bile eğlenceliydi. en fazla yarım saatlik arkadaşlıklar, keyifli paylaşımlarla doluydu kayalıklar.



bir daha gider miyim bu olanlardan sonra....
tabiki evet :) güzelliklerini alır dönerim evime olur biter. sahneside onların olsun kendi kendilerine eğlensinler, ben takılmama bakarım arkadaş.

15 Temmuz 2010 Perşembe

god is on the TV


küçükken o sürenin nereye kadar gideceğini merak etmek.. izlemek izlemek kilitlenmek....
kareleri saymak, geometriyi yakalamak....
simetriyi ve asimetriyi yakalamak... çizgilerde kaybolmak.... biiiiiiiiiippppp. yankısı kulaklarda bide ...aboww... beni bunlar bu hale getirdi... bi ediyle büdü bi de bunun etkileri çok olsa gerek gelişimimde :D :D :D

8 Temmuz 2010 Perşembe

bir gün bir insan

Dünya dönmeye devam ediyor, deli gibi. manyak gibi dönüyor bizleri abuk subuk hallere sokuyor.

kaç günlük ömrümüz var diye düşünürken aslında kaç kişilik ömrümüz var diye derken buldum kendimi. her gün yeni bir insan olarak yaşıyoruz çünkü. gece olup uykuya daldığımızda ölüyoruz bitiyor, bu kadar basit her şey evet. basit yaşamak lazım o yüzden de. dünün derdine yanmadan bugünü yaşamak lazım her daim.

her gün yeni bir insan olduğumuzu düşününce 10 yılda kaç ömür yaşadık bu şekilde. binlerce. o zaman yavrucum kafan niye karışık, anlatmaya çalıştım sana bu şekilde. biz artık eski insanlar değiliz. yeni günün yeni insanlarıyız. flash bellekten hatırlıyoruz birbirimizi sadece o kadar. dont worry. kimse endişelenmesin sadece sen değil. suçlu yok o yüzden üzüntüye, kafa karışıklığına da gerek yok. istedik diye oldu olanlar.

6 Temmuz 2010 Salı

Life is good! Life is great! bir de çok komik :)

Yaşamasını bilene gitsin her şey. Diğerleri bok yiyebilir :)

keyfini çıkarmayı bilene. özellikle insanlara değer verebilenlere. yepyeni sevimli arkadaşlıklar kurdum yeni bir aile gibi oldu. yine alışılmışın dışında bağlantılar ile yaşama köprüler kurduk, yürüdükçe yürüdük. oh mis gibi. tek bir saçmaya odaklanmadan değerli kıldık keyfini çıkara çıkara.

birde birbirini anlamayan, anlamak istemeyen tipler var tabi. hah işte onlar bok yemeye başlasınlar. yiyip bitirenler bile oldu, afiyetle güldük bizde :))

bu kadar basit olmayın yahu artık.. ortalık boş bizi pasif sandı galiba bir takım tiplemeler. tipleme diyorum çünkü gelecek 10-20-30 adımını ve hatta günün gecenin nasıl sonlanacağını biliyorum :) o kadar basit yani tipleme. seni luuuzır seni :))

bir de elindekini kaçırdığını sanıp dünyayı yakıp yıkmaya çalışan ama sadece dağlara taşlara küsen tavşanımız var :) o da bi acayip. eli bomboştu zaten haberi yoktu, söylenmiyo da adama şimdi çünkü anlayabilcek durumda değildi. o kadar kenetlenmiş hedefe avucunu kapatamayacağını, avucunun kenarına bile yaklaşmadıkların göremiyordu. dışardakiler yine çok eğleniyordu. avucunu açmayı bilicek insan önce. davet etmeyi bilecek sonra avucunun içine. öyle savurup kolunu kapatırsan avcunu, öldürürsün zaten tavşan herif! izleyip öğren bari bir dahakine ya da başına gelenleri düşün sonra... ihope you will..

neyse çok üzerinde durdum galiba, asıl önemli olan self mutluluk tabi. ihtiyacın kadarını almak (hepsini alınca da mutlulk delisi olmak var), alırken vermek(istemesende vericen zaten. etkileşim). bir varmış bir yokmuş'u hatırlamak. bir anlık her şey. var veya yok olmamız her an eşit olabilir. bunu da bilip keyfini sonuna kadar çıkarmak gerek. o ne öyle tavşanlıklar falan, üzcen kendini boş yere.

zaferler var birde. zafer değil aslında tam. içeri girme ihtimalleri olmadığını bildiğin küçük tepeleri yaratan çolukların sadece kalenin duvarına tırmanma çabalarını izlemek. eğlendirdi bizleri. güldük güldük güldük. hatırladıkça gülüyorum altıma yapıcam ulan offff :))) çok fena :))

bir de daha gözleri yeni açılmış sevimli yaratıklar vardı. öyle parlak bakıyolarki göz kapakları yok sanki, kapanmıyo hiç gözler. hiçbir şey kaçırmak istemiyor. dinle yawrucum dinle, ama beynini açmalısın gözlerini açtığın gibi. sonra çoluklardan biri kolundan tutar hadi gidiyoruz der ama iki dakika geçmeden geri dönersin pati pati pati pati... :)

neyse ne.. yürüdüm yürüdüm yürüdüm yolum güzel... her şey eğlenceli ve çok beautiful'du... very güzeldi.. çok komik yaaaaa idi

:)



24 Haziran 2010 Perşembe

sonisphere yazısı, anısı, bloooouuuuu

ülkenin görüp görebileceği en büyük festival bu haftasonu istanbul'da... aman ne güzel, bunu da gördük daha iyileri olur diye tebrik ediyordum düne kadar bu işin arkasındakileri.
çok da gitmek istiyormuşum aslında evet :)
sonra birden bir yerlerden festival kombine bileti kazanınca öyle uzaktan tebrik eden çocuk çok mutlu oldu, çok sevindi, uçaraktan istanbul yollarını tuttu :)
gidiyor bu çocuk.. yupiieee :)

13 Haziran 2010 Pazar

Hırvatistan maceraperesti

bir gün şehir dışında konser vermeyi çok istiyordum evet ama yurtdışından bahsetmiyordum. bu bir hayaldi sadece, uzaklarda duruyordu öylece. derken her şey geçen sene kendi kendime eğlenmek için polonya'da düzenlenen woodstock festivaline mail atmakla başladı. çok eğlenmiştim cevap beklemiyordum ve zaten gelmedi de :)
bu kendimle dalga geçişimi bu sene ciddiye aldım ve avrupa festivallerini araştırıp ciddi başvuru mailleri atmaya başladım. geç kalmışım bütün festivallerin programı belli olmuş ama hırvatistan'daki bir festivalde bir yarışmadan gelecek 3 grup için kontenjan varmışmışmış.. derken katıldık yarışmaya derkeeeennnn....
ilk 3'e girdik ve şu anda festivalde ismimiz geçiyor :) bu bile büyük onur benim için. bu bile diyorum çünkü gidip gidemeyeceğimiz meçhul, cebimizde 5 kuruş para yok..
masrafların karşılanmasıyla ilgili yazışıyoruz. adamlar bizim konsolosluğumuzla görüşceklermiş manyak herifler :)) görüşsünler bakalımm :)
gidelim bizde bi güzel gezmeye :))

4 Haziran 2010 Cuma

yok olmadan önce azcık keyif

bugün ya da yarın, e bir gün ben de ölücem. o zaman hayatımda edindiğim hiçbir sayısal değerin, varlığın önemi olmicak, ben olmicam çünkü. kaç yaşımdayım, kaç kiloyum, kaçıncı bitirdim üniversiteyi, kaç kez sevdim, kaç kere ağladım... sayılara fazla takılmadan, hatta hiçbir şeye takılmadan yaşasak ya madem. o zaman önemi olmicak, şimdi de o kadar önemi olmasa da keyfimize bakmak gerektiğini birazcık hatırlasak. keyfe keder yaşasak. tek derdimiz sevmek olsun, mutlu olmak olsun artık. bir anda kaybolduğumuzda... gerisi gelmiyor cümlenin, gereği olmicak sonra zaten.. o yüzden kaybolmadan ortalıktan mutluluğu yakalamak, peşinden koşmak gerek. değerini bilmeli varlığın.

(fon müziği bu da)

Robby Krieger & Ray Manzarek of The Doors - Break On Through [2009]



duygulandım

1 Haziran 2010 Salı

çakma kertenkelle

anlamıyorum seni Güven Erkin Erkal, ne oldun sen? hani amatörü destekliyodun? külliyen yalan valla.. işin içinde şey! olmayınca bi boku desteklemediğini duymuştum, doğru galiba.. bizim fazlamız olunca birde 5 adam boy adam hiç desteklemiyosun tabi, yazdığım mesajlara cevap vermeye tenezzül etme zaten.. ülen Türkiye'nin adı geçiyo, yarışmaya katılmışız Avrupa'da mis gibi, haftalardır ilk 3'teyiz azcık destek istedik len... pis kertenkele seni..

kuyruk düşer bi gün çıkmaz geriye :) benden sana beddua olsun bu da :))

31 Mayıs 2010 Pazartesi

son

gayet de başarılı bir sondu söylenenlerin aksine.. daha ne bekliyodunuzki... beni doyurdu gerisi önemli değil :)
hadi dvd box seti alında yayınlanmamış kısımları paylaşıverin rep'çi kardeşler :)) hadi bakalım, ilk getirene benden rep + aferin :) kikikiki :)

29 Mayıs 2010 Cumartesi

bitirme projesini veren zombi

bitirme projesini bitirmek için günlerce sabahladığımız yetmemiş gibi teslim etmek için de bir sürü kalıptan geçmekle uğraşmak, insanlıktan çıkmak, office progrmalarının kafasına göre işlem yapması sonucu çıldırmak, fotokopi dükkanında birsürü ama birsürü lira bırakmak, kendinden geçmek, ruhunu teslim etmek gibi hadiseler yaşadık....

ama artık bitirme tezimi verdim.. güzel bi duygu :)

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Vote for Bluesky and send them Colapis Rock Fest

hey everybody...

BLuesky rock n roll band waiting your votes to join Colapis Rock fest in Croatia...
There is a contest and if they win it they will be on stage...
Bluesky vote page is: http://master.mixer.com.hr/?p=788
and you have to click "yellow star" under video, left side...

BLUESKY

30 Nisan 2010 Cuma

kopmak gitmek uçmak kaybolmak istiyorum... yok olmak da isteyebilirim... azcık gebermek de iyi gelebilir... sızıp kalsam günlerce hepsinden iyi gelir belkide... kimse farketmesin, kimse tanımasın...

21 Mart 2010 Pazar

wild horses

uçmayı unutmuşum ama bu refleks olmalıydı.. görünenle görünmeyen arasında deli uçurumlar var bazen... kaçanlar kovalayanlar sıkılıp yerinde oturanlar.. bekleyişler.. düşüncelerden emin olamayışlar.. off.. yorucu.. gel de kaçıp gitme şimdi...

wild horses

21 Şubat 2010 Pazar

durak

sadece o anda aynı yerde bulunduğunuz için kısacık bi sohbet yaşayabilirsiniz herhangi birisiyle.. iki tarafın içinde de aynı güzellik varsa, aynı eksenden bakılıyorsa hayata o anda.. sohbet hoşunuza da gider hatta.. o kısacık zamanda birbirine o kadar çok şey anlatırsın, o kadar çok şey paylaşırsın ki daha konuşacak bir sürü şeyiniz vardır, laf lafı açıyordur bi güzel... derken oraya onun için gidilen ama artık geç gelse daha iyi olur denilen otobüs gelir yanaşır durağa... gitmem gerekiyo dersin, o sana ismini söyler, bir daha görüşme ihtimali kaderdir.. gülümseyen suratlar el sallar birbirine...

18 Şubat 2010 Perşembe

BLUESKY Akustik Performans



Bluesky akustik performansı her perşembe 20:30'dan geceyarısına dek Alsancak Opus Rock Bar'da...
Giriş ücretsizdir...

Repertuar ise şöyledir: Beatles, Rolling Stones, Bob Marley, Bob Dylan, Doors, Led Zeppelin, Yavuz Çetin, Eric Clapton, Jimi Hendrix, John Lennon, Pinguins, the Who, Blues Brothers, Lynyrd Skynyrd, Morrissey, Shocking Blue, Jefferson Airplane, Pink Floyd, Tom Waits, Doobie Brothers, Fools Garden, Bill Withers, Sting, CCR, Pearl Jam, Roy Robinson, Radiohead, Styx, Elvis Presley, Stevie Ray Vaughan, Blondie.........

bluesky web site

19 Ocak 2010 Salı

2010 Japonya Yılı

(2010 Japan Year in Turkey)

2010 Türkiye'de Japonya yılı olarak kutlanıyor. Çok güzel bir şey. Uzun zamanlardan beri dost olan iki ülke birbirini daha yakından tanıyacak. Yüzlerce etkinlik düzenlenecek. Bu çerçevede biz onları daha çok tanıyacağız aslında. Neyse sonuç birçok yakınlaşmanın yaşanacak olması hatta Kayseri'ye Japon konsolosluğu açılacak olması.

Dosluğun başlama hikayesi Osmanlı zamanına dayanıyor. Ertuğrul Firkateyni denizleri aşaraktan güneyden hint okyanusu üzerinden Japonya'ya dostluk amaçlı bir yolculuğa çıkıyor. Gemimiz hemen her limanda bakıma alınıyor. Çok fena duruma geliyor hatta yolculuğun ortalarında ve zar zor ulaşıyor Japonya'ya ve orda çok güzel karşılanıyorlar falan filan (detayına inmek istemiyorum fazla)... Dönüşte Japonya açıklarında fırtınaya yakalanıp kayalara sürüklenerek parçalanıyor gemimiz ve mürettebatın büyük kısmı orada hayatlarını kaybediyor, yaşayanları da Japonya seferberlik halinde kurtarıyor. Sonraki yıllarda da Türkler İran-Irak savaşı ortasında kalan Japonları kurtarıyorlar.

Böylece özetledim ben geçmişi. Konuyla ilgilii geniş bilgi ve Japonya yılıyla ilgili etkinlikler(tiyatrolar, sergiler vb...) işte burda:

http://www.tr.emb-japan.go.jp/Japonya2010/index.html

ve burda:

bizimle Japonya