Hakkımda

Fotoğrafım
izmir, konak, Türkiye
this is the another way to touch the earth. just imagine and try to do something to anything. touch the people, touch the lives, touch the souls

16 Mart 2011 Çarşamba

1971: 40 YIL ÖNCEKİ MİSTİK DÖNEM


2011 deyince çok ileri bir tarihmiş gibi geliyor bana. Biraz ürkütücü aslında. 80’ler, 90’lar derken 2000’ler de geçti bitti. Zaman hızlı geçerken eskitiyor da. Ama ısrarla eskimeyecek olan albümler var ki bu sene 40. yıllarını doldurdular ve hâlâ coşkuyla dinlenip yeni kuşaklarca düzenlenmeye devam ediyor o eşsiz müzisyenlerin şarkıları.


Led Zeppelin’in 1971’in sonlarına doğru çıkardıkları albümleri grubun en mistik ve doğal albümlerinden biridir. Tartışmasız albümün hiti olan “Stairway to Heaven” hâlâ bir başyapıttır. En az onun kadar dinleyenleri alıp bir yerlere götüren “Going to California” ve “Battle of Evermore” da bu albümdedir. “Black Dog”, “Rock and Roll” gibi hitler de cabası. O yıllar psychedelic müziğin zirve yaptığı ve sanırım bir daha yaşanmayacak olan bir devrin henüz ortalarıydı.



En başarılı stüdyo albümleri kabul edilen “Who’s Next?” 71’in ortalarında piyasaya çıktığında the Who grubu artık her yerde bilinir hale gelmişti ve çıktıkları konserlerde ortalığı kasıp kavuruyorlardı. Sahne enerjisi en yüksek gruplardan birisidir. Bu enerjileri içlerine sığmaz ve sahne ekipmanlarının kırılıp dökülmesiyle sonuçlanırdı konserler genellikle. İşte 71’in yaramaz çocuklarının hemen her şarkısının mükemmel olduğu albümlerinde yine de “Won’t Get Fooled Again” öne çıkıyor diyebiliriz. Hemen herkesin bir yerlerden bildiği “Behind Blue Eyes” en iyi the Who bestelerinden biridir. “Baba O’riley”, “Bargain” bu fantastik albümü oluşturan şarkılardan bazıları.


Dayanılmaz, inanılmaz sesiyle şarkılarını söylerken dinleyenleri, izleyenleriyle birlikte başka diyarlara uçan “Janis Joplin” ölümünden 3 ay sonra yayınlanan son albümü “Pearl” ile hayranlarına son vedasını ederken bu albümde yer alan “Me and Bobby McGee”, “Mercedes Benz” gibi şarkıları ile haftalarca listelerde üst sıralarda yer aldı. Yaşadığı zamanda olduğu gibi günümüzde de gelmiş geçmiş en iyi kadın blues şarkıcılarından biri olarak kabul edilmektedir.


71 yılı tarihteki ilk metal grubu olarak nitelendirilen “Black Sabbath” grubunun gelmiş geçmiş en iyi rock albümlerinden olan “Paranoid” albümüne de tanıklık etti. Bu albümdeki Osbourne’un feryat eden vokallerinin dehşetli karışımı ile akıcı, sürükleyici gitar rifleri, gümbürdeyen bas tınıları ve coşkulu davul eşliğinde albümü büyük bir ticari başarıya ulaştırırken “War Pigs”, “Iron Man”, “Paranoid” gibi heavy metal klasiklerini ortaya çıkardılar. Paranoid şarkısı aslında albümün sonunda kalan boşluğu doldurmak için müzisyenlerden birinin aklındaki bir melodiyi diğer elemanlarla paylaşması sonucunda ortaya çıkmıştır.


Grup üyelerinin ilkinden sonra yaptığımız en iyi albüm dedikleri “L.A. Woman” aynı zamanda the Doors’un Jim Morrison ile olan son albümüdür. Trajik ölümüyle sevenlerini hüsrana uğratmasından 3 ay önce yayınlanan albümde yer alan “Riders on the Storm” Morrison’un anlattığı mistik hikâyelerden sadece bir tanesidir. “Been down so long”, “Love Her Madly”, “L.A. Woman” 71’e damgasını vuran the Doors klasiklerindendir. Tarihin en mistik, en olaylı, en can alıcı grubunun son albümünde ilk defa bas ve ritm gitar kullanılmıştır.



Belki de en önemli eserin üretildiği yıl olmuştur 1971 “Imagine” ile. John Lennon’ın uzaya gönderilen sinyaller arasında dahi yer alan bu eseri aslında çok basit ama uygulanamaz olan şeyleri anlatıyor insanlığa. O yıl çıkan “Sticky Fingers” şahane Rolling Stones albümlerinden sadece biri. “Aqualung” yine eşsiz bir 71 albümüdür Jethro Tull adlı efsanevi grubun bizlere sunduğu. Mistik devrin mütevazı oyuncularıydı onlar, özlemle anıyoruz her birini. Eminim daha çok uzun yıllar dinlemeye devam edeceğiz, anlamaya çalışacağız.

-----------------------
Bu bir dergi yazısı olacaktı aslında, ama dergi yalan oldu.. Blog yazısı olsun dedim bende :)

Hükümetin Nükleer Sevdası vs. Almanya'daki Nükleer Durum


FULYA CANŞEN
ntvmsnbc


Japonya’da yaşanan nükleer kriz sonrasında nükleer enerjinin güvenilirliğini ve maliyetini yeniden ele alan Avrupa, Türkiye’nin nükleer santral kurma konusundaki ısrarını şaşkınlıkla izliyor.



En eski ve en yeni nesil nükleer reaktörleri gezmiş bir gazeteci olarak söylemeliyim ki, bu teknolojiyle ucuz üretileceği sanılan enerji pahalıya mal oluyor. Hala atık sorununu çözememiş nükleer enerji lobisinin tek derdi eskiyen teknolojiyi mümkün olduğu kadar pahalıya satmak. Aslında büyük yatırımcılar, çevre dostu sermayeyi pay etmekle meşgul.

Alman gazeteleri, Türkiye’de hükümetin nükleer enerji santrali inşaa etmekteki kararlılığını şaşkınlıkla izliyor. Çünkü nükleer enerji santrallerinin çalışma sürelerini daha yeni uzatan Alman hükümeti bile, Japonya’daki felaketin hemen ardından, santrallerin bir kısmının üç ay boyunca kapatılmasına karar verdi.

Açıkçası AK Parti Hükümeti’nin nükleer santral aşkı beş yıl önce Slovakya’daki eski tip, Finlandiya’daki en yeni tip reaktörleri bizzat gezmiş ve görmüş bir gazeteci olarak beni Alman meslektaşlarımdan daha fazla şaşkınlığa uğrattı. Çünkü;

1-Sanayii Almanya kadar gelişmemiş, gecesi gündüzünden daha kısa olan Türkiye’nin enerji ihtiyacı Almanya’nınkinden çok daha az.

2- Türkiye’nin risksiz, çevre dostu, güneş, rüzgar ve hidroenerji kaynakları Almanya’dakinden çok daha fazla.

3- Türkiye’nin konumu itibarı ile doğal gaza erişimi Almanya’dan daha kolay.

4- Almanya çok pahalı bir yatırım olan nükleer santrallerin yapımı için Türkiye’den hem daha fazla sermayeye hem de teknolojiye sahip.

4- Türkiye deprem bölgesi, Almanya değil.

5- Türkiye hem etnik yapısı hem de jeostratejik açıdan Almanya’dan daha fazla terör tehlikesi içerisinde

NÜKLLER SANTRALLER AB MÜZAKERE KONUSU

Bu listeyi uzatmak mümkün. Ama ben öncelikle elimden geldiğince basitleştirerek nükleer enerji piyasasından söz etmek istiyorum.

Sosyalizmin yıkılmasına kadar Rusya nükleer enerji teknolojisinde lider ülke idi. AB’nin son genişleme dalgasına baktığınızda hemen hemen bütün Doğu Avrupa ülkelerinde nükleer santrallerin AB üyelik müzakerelerinde önemli bir yer teşkil ettiğini görüyoruz. Fransa Almanya ve İtalya, bu ülkelerdeki Rus tipi santrallerin kaldırılması için baskı yaparken bir yandan da kendi teknolojilerini nasıl pazarlayacaklarını planladılar.