Hakkımda

Fotoğrafım
izmir, konak, Türkiye
this is the another way to touch the earth. just imagine and try to do something to anything. touch the people, touch the lives, touch the souls

30 Temmuz 2010 Cuma

alone

yüksük çorbasını da yoğurtlu makarnayı da tam 4 kişilik yapmışız ama biz hâlâ 3 kişiyiz :/

19 Temmuz 2010 Pazartesi

O-HA! Rock Fest !

Her şey gitgide uzaklaşıyor birbirinden. hatta artık kendi tanımlarından bile uzaklaşanlar var. adında rock olan bir festivalde rock grubu sayısının birkaç tane olması gibi. O-HA! diyorum sadece. insanların elinden bu hakkı alamazsınız eyyyyy festivali hazırlayan gönüllü(!)ler. festivalin adını değiştirin ne yaparsanız yapın. bana ne ve kime ne derim o zaman. kendi kitlenizle eğlenirsiniz ne güzel, bizimde canımızı sıkmazsınız böylelikle.

neyse, oldu bitti tabi. ama sıkıntı sadece sahnede değildi tabi. değişimler devam ediyor algılarda yanılgılar sürüyordu. büyümemiş yetişkinler çocukluklarından eksik kalmış günleri yaşıyordu. bu güzel bir şey tabi ama ergenliklerinden eksik kalan günleri yaşamaya kalktıklarında can sıkıcı hatta çirkin oluyor. hele ki benim umrumda olan insanların umrunda ise bu insanlar. dünyaya döndürdüğümde ise teşekkür alıyorum. istemem. masum değiliz hiçbirimiz diyerek özetliyorum bu kısmı.

bir de bırakın artık insanları sürekli yargılamayı. bu kötü bu çirkin bu kim demeyi. sen belirleme o kendisi belirlesin, biliyordur zaten neyin kötü neyin çirkin neyin ne için olduğunu. fikrini söylemek istersen söyle tabi, ama abartma! kabartma! sonra aptal olma! ben bilirim, o bilir neyi neden yaptığımızı, sen ise gördüklerinle yetinir kendi ayıbını örtersin belki böylelikle. saygılı ol artık hayata, insanlara ve kendine karşı. en çok bunu isterim senden, kendine karşı saygılı ol azcık. ya da yaşamaya çalışmayı bırak artık ergenlikten kalan eksik günlerini. ya onu bırak ya ötekini rahat bırak.

bu sıralarda izmir'de yaşanan tavşanın U dönüşü olayı var birde :) trajikomik. iki cümlesi yaşananları özetledi bana. ağzının payını bir güzel alan tavşan, arzularını çöpe atıp(güya) arkadaş canlısı oldu. ondan önce neydi? (bakınız lütfen)

sahnede halkların kardeşliği diye güzel bir laf ettikten sonra şarkı sonrası teşekkürlerini yalnızca kendi anadilinde söyleyen müzisyen kişisi, ne yapıyon lan sen, hani nerde kardeşlik??? kalleşlik ulan seninkisi. o güzel lafından sonra türkçe(festival türkiye'de) ve ingilizce(epey de turist vardı) de söyleseydin teşekkürlerini senin yaptığın provokasyondan çıkardı bi güzel ama senin hareketin bölücülüğe kadar uzandı gitti.

zaten bu sene sakindi benim için bu festival öncekilere nazaran. iyi de oldu. kafamı dinledim. ne yapmak istiyosam onu yaptım. sahilde müzik yapanlara yanaştım usulca. etkinliği, eğlenceyi dışından izler buldum kendimi önceleri hepsinin merkezindeyken. eğlendiren iken eğlenen, eğlenmeye çalışan oldum. bu his de güzeldi.

en güzel zaman "pasaj" grubunun öncülüğündeki hippi orkestrasıyla geçirdiğim zaman oldu. tamamen doğaç, enstrumanını kapıp gelen hatta yapıp gelen herkese açık olan olayda güneşin altında müzik yapıp deliler gibi kudurduk. damacanalarla serinletti arkadaşlar sağolsunlar. kendimizden geçtikçe geçtik.


bir ara iki eski sevgilimin arasında buldum kendimi çimlerde kumrularımı yerken. dilek mi tutucam şimdi diye düşünürken kaçtım gittim ordan uzaklara azcık.
arka taraftaki kayalıklar beni aldı götürdü. çekti kendine bende bıraktım kendimi. bir koydan öteki koya atlar oldum. kum falan yok tabi bu koylarda, sadece kayalar. ufak tefek girintilerde keyif yapan, takılan tiplerle küçük festivallerimizi yaptık oracıkta. oralardan denize uçmak harika bir şeydi, en huzurlu anlarıydı festivalin benim için. sonra geri yüzeye çıkamamak bile eğlenceliydi. en fazla yarım saatlik arkadaşlıklar, keyifli paylaşımlarla doluydu kayalıklar.



bir daha gider miyim bu olanlardan sonra....
tabiki evet :) güzelliklerini alır dönerim evime olur biter. sahneside onların olsun kendi kendilerine eğlensinler, ben takılmama bakarım arkadaş.

15 Temmuz 2010 Perşembe

god is on the TV


küçükken o sürenin nereye kadar gideceğini merak etmek.. izlemek izlemek kilitlenmek....
kareleri saymak, geometriyi yakalamak....
simetriyi ve asimetriyi yakalamak... çizgilerde kaybolmak.... biiiiiiiiiippppp. yankısı kulaklarda bide ...aboww... beni bunlar bu hale getirdi... bi ediyle büdü bi de bunun etkileri çok olsa gerek gelişimimde :D :D :D

8 Temmuz 2010 Perşembe

bir gün bir insan

Dünya dönmeye devam ediyor, deli gibi. manyak gibi dönüyor bizleri abuk subuk hallere sokuyor.

kaç günlük ömrümüz var diye düşünürken aslında kaç kişilik ömrümüz var diye derken buldum kendimi. her gün yeni bir insan olarak yaşıyoruz çünkü. gece olup uykuya daldığımızda ölüyoruz bitiyor, bu kadar basit her şey evet. basit yaşamak lazım o yüzden de. dünün derdine yanmadan bugünü yaşamak lazım her daim.

her gün yeni bir insan olduğumuzu düşününce 10 yılda kaç ömür yaşadık bu şekilde. binlerce. o zaman yavrucum kafan niye karışık, anlatmaya çalıştım sana bu şekilde. biz artık eski insanlar değiliz. yeni günün yeni insanlarıyız. flash bellekten hatırlıyoruz birbirimizi sadece o kadar. dont worry. kimse endişelenmesin sadece sen değil. suçlu yok o yüzden üzüntüye, kafa karışıklığına da gerek yok. istedik diye oldu olanlar.

6 Temmuz 2010 Salı

Life is good! Life is great! bir de çok komik :)

Yaşamasını bilene gitsin her şey. Diğerleri bok yiyebilir :)

keyfini çıkarmayı bilene. özellikle insanlara değer verebilenlere. yepyeni sevimli arkadaşlıklar kurdum yeni bir aile gibi oldu. yine alışılmışın dışında bağlantılar ile yaşama köprüler kurduk, yürüdükçe yürüdük. oh mis gibi. tek bir saçmaya odaklanmadan değerli kıldık keyfini çıkara çıkara.

birde birbirini anlamayan, anlamak istemeyen tipler var tabi. hah işte onlar bok yemeye başlasınlar. yiyip bitirenler bile oldu, afiyetle güldük bizde :))

bu kadar basit olmayın yahu artık.. ortalık boş bizi pasif sandı galiba bir takım tiplemeler. tipleme diyorum çünkü gelecek 10-20-30 adımını ve hatta günün gecenin nasıl sonlanacağını biliyorum :) o kadar basit yani tipleme. seni luuuzır seni :))

bir de elindekini kaçırdığını sanıp dünyayı yakıp yıkmaya çalışan ama sadece dağlara taşlara küsen tavşanımız var :) o da bi acayip. eli bomboştu zaten haberi yoktu, söylenmiyo da adama şimdi çünkü anlayabilcek durumda değildi. o kadar kenetlenmiş hedefe avucunu kapatamayacağını, avucunun kenarına bile yaklaşmadıkların göremiyordu. dışardakiler yine çok eğleniyordu. avucunu açmayı bilicek insan önce. davet etmeyi bilecek sonra avucunun içine. öyle savurup kolunu kapatırsan avcunu, öldürürsün zaten tavşan herif! izleyip öğren bari bir dahakine ya da başına gelenleri düşün sonra... ihope you will..

neyse çok üzerinde durdum galiba, asıl önemli olan self mutluluk tabi. ihtiyacın kadarını almak (hepsini alınca da mutlulk delisi olmak var), alırken vermek(istemesende vericen zaten. etkileşim). bir varmış bir yokmuş'u hatırlamak. bir anlık her şey. var veya yok olmamız her an eşit olabilir. bunu da bilip keyfini sonuna kadar çıkarmak gerek. o ne öyle tavşanlıklar falan, üzcen kendini boş yere.

zaferler var birde. zafer değil aslında tam. içeri girme ihtimalleri olmadığını bildiğin küçük tepeleri yaratan çolukların sadece kalenin duvarına tırmanma çabalarını izlemek. eğlendirdi bizleri. güldük güldük güldük. hatırladıkça gülüyorum altıma yapıcam ulan offff :))) çok fena :))

bir de daha gözleri yeni açılmış sevimli yaratıklar vardı. öyle parlak bakıyolarki göz kapakları yok sanki, kapanmıyo hiç gözler. hiçbir şey kaçırmak istemiyor. dinle yawrucum dinle, ama beynini açmalısın gözlerini açtığın gibi. sonra çoluklardan biri kolundan tutar hadi gidiyoruz der ama iki dakika geçmeden geri dönersin pati pati pati pati... :)

neyse ne.. yürüdüm yürüdüm yürüdüm yolum güzel... her şey eğlenceli ve çok beautiful'du... very güzeldi.. çok komik yaaaaa idi

:)